Sunday, July 24, 2005

"çitile güzelce" çok eskide kaldı, artık çamaşır makineleri var

23 gün sonra içimde derin bir çamaşır yıkama isteği ile yurdun minicik danışman odasına yöneldim; ancak dışarıdan gelen ayaklarım saatin gece yarısı 00:03 olduğundan bihaberdi. 1 saat 3 dakika gecikmeyle ellerim çamaşır sırası alma dosyasına uzandı ve dehşetle irkildi tüm hazır ikilemlerim. ertesi gün 04:00-06:00 arasında görev bilinciyle kirlileri bekleyen "2. çamaşır makinesi" yazan alanın yanında sonradan boşalmış adımı yazmama her açıdan uygun bir yer vardı. sabahın köründe çamaşır yıkama saati koymak da neyin nesiydi, insanlar fantezi olsun diye gün boyu bekledikleri uykularından uyanıp milyonalarca kez kirli çamaşırlarla temas ettikten sonra dokunulmuş ve de muhtemelen silinmemiş ayar düğmeleriyle haşır neşir olmaktan zevk almıyordur umarım. işte çaresizlik anlarında benim gibi "acaba sıra almasam da daha sonra mı yıkasam" gibi kandırmacaları çabuk önleyip "vaveyla, biliyorsun sen yarın yıkamazsan bunları çok büyük ihtimal 1 hafta daha yıkamaz ve çamaşırları başkalarına verip yıkatmaya çalışırsın" diye düşünenlerin, biraz derli toplu olmanın da en azından temiz olmanın hiç fena olmayacağına inananların başvuracağı gece çamaşır yıkama fantezisine dalip gitmeleri kaçınılmazdır.
02:00* saat, sabahın ışıklarına perdemizi aralamadan önce isterseniz bir fincan çay koyalım harareti alsın diye.
....
neyse siz koyun, benim için çay koymak 3 kat aşağı plastik bardakla inip,sonra boş su şişesiyle karşılaşıp, ne bahtsızım yargısına varmaya ve çay koyamamaya eş değer gibi.
çayı es geçtik, yine beni kovalayanlarla dolu rüyalarım beni bekliyor.
10:00* saat, yine bir intro doldurur edasıyla radyo A 10363.7 e kulak verin demeden lirik manasız sözcük sıkıştırmaları yapmayacağım bu sefer, dokundurma yok anlayacağınız ilgili mevkilere. canımın tek istediği biraz dondurma!!!!!!!
Nietzsche ile beraberim; ölünün düşüncelerinin benimkilerine değmesine izin verilmiyor ve kesiliyor tüm konsantrasyonum odaya doluşan cır cır sesleriyle kulaklarıma işkence eden 5-6 kız sayesinde. uyur pozisyonunda sıcağa ve dişilerin boğuculuğuna meydan okuyarak bir saat geçiriyorum ve çok şükür ki sessizlik geri geldi.
-kızlar, bu kadar boş konuşmayın, gürültü kirliliği sizin yüzünüzden artıyor çünkü. ve erkek arkadaşlarınız ya da erkek arkadaşınız olmasını umduklarınız hakkındaki konuşmalarınız; tekrara alınmış birkaç saçma "ayyy" ve "yaaa" arkasına sıkıştırılmış bu mutlak değeri 0'a yaklaşan fiil-sıfat ve isim kullanımlarınız onun sizi daha çok sevmesini sağlamayacak! ve çok sanşlısınız ki aranızdaki dialogları ya da kendi kendine yöneltilmiş monologları duymuyorlar; duysalar eminim ki kaçacak bir delik ya da sizi yerecek nadide sözcükleri ararlar.-
14:00*, Good Will Hunting izleme vakti.
...
16:00*, her ne kadar doyurucu bir film olsa da çok ince detayları es geçmiş ve bunları es geçmediğini sanan bir film. yine de bana çok şey anlattı, dounması gereken yerlere dokundu.
17:00*, okunmayan maillerimde 268 den 269 a çıkış gözüküyor. bulk'ları hiç söylemiyorum çünkü takip edilecek halleri kalmamış. anımsayamadığım bir isimden bir mail. içinde önceden yazılmış 2 mail. 1.si onun 2.si benim cümlelerim. 7 ay öncesinin tekrarlanması ek bir nokta bile yok. ama üstüne söylenecek çok şey var ...
18:00* saat, arkadaşları görmeden geçecek bir gün gibi... o zaman tek başıma oturup bir sezar salata yemeyi mi denesem yoksa minik çocuk ruhlarının esansına bulanmış dondurma denizinde mi yüzsem... tamam, geldim mekana; seçenekler arası 32 adım. DONDURMAAAA... Algidanın şu süpriz hediyeli kampanyasına bitiyorum ve Algida yı yine zengin ediyorum.
yine bakışlar üzerimde, "aman aman da ne kadar güzelim" deki güzellik sonucu değil bu bakışlar. sadece ten renginin ve ona ilaveten ortaya konulmuş siyah-beyaz zıtlığının üstümde kurgulanmasının sonucu. "Ne kadar da beyaz ama...." bu sefer bu kadarını yakalayabildim. " ama" da sonra ne söylemiştir garson beyimiz hiçbir fikrim yok.
19:00*, iki cornet de midemdeki yerlerini birkaç dakikayla aldılar; ama artık yememeye karar verdim dondurma vari paket içinde satılan ürünleri...
Elveda Cornet, elveda E322 liler, Elveda gençliğim ve çocuk ruhlarım...
20:00*, aynadaki göz temasımız günün yarısına ulaşmak üzere kendimle.
hey hey, ben de bir dişiyim. bazı özelliklerin bende de olması gayet normal yani. zaten laptopun dibindeki aynam bana bakmaktan kendini alamıyor ben de bakışlarına karşılık veriyorum, ne var bunda? :)
21:00*, catch me if you can ve as good as it gets i yükledim az önce. hangisini izlesem diye fazla düşünmeme gerek kalmadı; catch me if you can zaten tam yüklenmemiş.
23:00*, hani ben bir şey yemeyecektim... yarım ruffles paketi bana bakıyor... aman tanrım, mideme işkence etmekten ne zaman vazgeçeceğim (not: elveda paket ürünleri an itibariyle karara bağlanmıştır, yani saat 23:00* de daha doğmamıştı... "hani..." diye başlayan düşünceler geçmesin aklınızdan diey söylüyorum.
hmm, bi de film izlemiştim di mi ben? sallayın filmi, pek beğenmedim ama suratımda filmin son 10 dakikasında beliren ama filmle değil de bana anımsattıkları ile alakalı olduğunu düşündüğüm şapşal bir tebessüm hatrına yine de izlemeye değmez diyorum.
00:00*, bir arkadaş yine inkar ettiği beyazlığıma pudra içerikli iğnelemelerde bulunuyor. sanıyorum benim de onun kahverengi üstünde nihilist yazan tişörtüyle dalga geçmem de hiçbir sakınca yok!
bir başka arkadaşın "ben ilgi istiyorum" çığşıklarının msn duvarlarında yankılanması... biraz daha empati kurmaya ve büyümeye ihtiyacı var.
01:00*, zone.com un tavlasında bir acemi sıfatıyla uzmanları yenmenin hazzı bambaşka oluyor. hahaha
nietzsche beni bekliyor!
3 sayfa gece rekoru...
02:00*, kirlilerin ölümüne 2, temzilerin şahlanmasına 4, ıslaklığın sona ermesine 5 buçuk saat kaldı. ve kirlileri toplama işkencesine 2 dk kaldı.
önce dolap: karmakarışık... kirli temiz ne varsa koydum poşete...
sonra yatak üstü: işte cehennemi bir kaos. 2 adet çanta, 1 adet kitap, birkaç kot ve bluz, birkaç poşet, uzun siyah etnik eteklerim, 1 adet saç kurutma makinesi, 1 adet yüz havlusu, kemer, kitap, cüzdan, ve de bir boş soda şişesi arasında kirlileri seçmek uzun iş ama napalım elimiz mahkum! -bana bu noktada sakın düzenden bahsetmeye başlayıp, kınamalarınızı göndermeyin çünkü bu benim düzenim.-
büyük bir poşet dolusu yıkanmaya hazır kirliler... hadi hayırlısı bakalım. ben biraz kestireyim.
04:00*, iyi ki bu gece oda boş diye geçiriyorum aklımdan, rahatsız etmek istemem çünkü kapıyı açıp kaparken biricik oda arkadaşlarımı. sessizliğe uymuş ben de sessizce ilerliyorum danışmaya çamaşır odasının anahtarını almak için. danışmadaki bayan yarı uykulu ama tetikte yatıyordu. ben yine aynı sessizlik içinde yerini tam bilmediğim çamaşır odasına doğru ilerledim. soğuk merdivenlerden çıktım, uzun geniş bir koridorda ilerledim. kapısı zincirli bir odanın dışarı saçtığı ürkünç gizem burası çamaşır odası diye bas bas bağıran duvardaki tabelayla unutuluyor. kapıyı açmak için birkaç kez tekmelemek zorunda kaldım, tam acemi bir korku filmi senaryosunun benzeri üretkenliğinde kullanılan ışıksız odalar gibi ışıksızdı çamaşır odası. çalışmıyordu ışığı açacak düğme ya da lamba çalışmıyorsa düğmenin suçu ne! herneyse çok geyik oldu bunlar ben yine günümü anlatan günlük misali döktüreyim olanları. önümde 3 çamaşır bir kurutma makinesi. çamaşır makinelerinin hepsi birbirinden farklı, ki ben de talihsizimdir ya en anlaşılmazına ve dandiğine denk geldim. derece ayarının olduğu 270 derece döndüğü kanıtlanmış şeyin etrafında hiçbir derece yazmıyordu. bende kaderin cilvesine bıraktım çamaşırları 90 derecede falan yıkanmamasını umarak aksi taktirde cüzdanımın baya baya boşalacağı kesindir.
anahtarı teslim ettikten sonra odadaya girip artık uyumam herhalde diyerek elim kendimi affederek Ruffles a uzanıyor ve kalmış olan yarısı da oracıkta bitiyor. ardından yatağa uzanmak için yeni bir bahane üretiliyor.
06:00*, merdivenler biraz kayganmış demeden önce kayıyorum merdiven basamaklarından yeri süpüren cadı sila'ya çok yakışacağını düşündüğüm uzun siyah eteğimle (
-hani sen hugo izlemezdin çocukken?
-valla pek izlemezdim ama aklımda kalmış işte napalım!).
sabahın köründe ete de neyin nesi derseniz, danışmadaki kadın kesin diyordur siyah gelinlik altı gibi enteresan birşey zaten, diyeceğim şudur ki her şey çamaşır makinesindeydi :)
herneyse çok uzadı bu çamaşır atma çıkarma olayı ben kestirmeden gitmeye başlayayım. çamaşırları çıkardım, kurutma makinesine attım. sonra odaya giren günün ışıklarıyla farkettim ki o dönen düğme vari şeyin etrafında dereceler yazılıymış aslında ama içeri itik şekilde kalmış/sıkışmış. gördüğüm ilk şey 90 dereceydi yandan. bu çığlık atmak için bi neden olabilir ama hesaplamalarıma göre hayali derece çizgisine denk gelen sayı 40 idi. sonuçta küçülen bir giysi yok sadece bazı renkler iyice solgunlaşmış. karışık atmaya alışmış olmasam bu sorun da olmayacaktı ama alıştık ne de olsa.
odaya girdikten sonra battı balık yan gider misali bir de gofret yedim 2 saat önceki cipslerin üstüne. sonra yine uyku. mışıl mışıl...
bu arada sabahki hafif karanlık hava ve esen serin rüzgar gibisi yoktu...huzur...
07:30*, zafer!..
kurumuş, tertemiz giysilerim 20 küsür gün sonra tekrar benle. aman tanrım bu ne saadet, bu ne dinginlik kuzum...sanki dünyalar benim oldu...
bunun üstüne bir şeftali yenilir, zaten istesem de 2 yiyemem. zar zor seçtiğim kurtlu olmamasını umduğum dolgun 2 şeftaliden sadece 1 i kalmıştı.
ve yine uyku benimle giysileri özenle yerleştirdikten sonra...
11:00*, doğadan form içmek için aşağıdan sıcak su alınır. odaya çıkılıp günün 83. kahvaltısını yapmak için laptopun yanındaki dağınıklık biraz geriye itilir ve yer açılır. bir şeyler daha yenir. yenir.. yenir.. sonunda patlar vaveyla ve bir paket eti form tabutu içine isteğini içeren vasiyetnamesiyle bu diyarlardan göç eder ya sonsuzluğa ya da sona. bu kurgu üstüne E322 lerden uzak durma kararı alır işte.
12:00*, internette biraz zaman öldürdükten sonra şu blog a birşeyler yazayım ben diyerek yazmaya başlanır.
12.21*, dolaptan bir şey alayım derken bir kutu gofret laptopun üstüne düşer ve temizleyene kadar tuşlar üzerindeki kırıntıları vaveyla'nın canı çıkar.
12.35*, dün gece akla gelen absürd düşünceler hatırlanır, iyice mi sıyırıyorum ben kafayı diye düşünülünür.
12:41*, msn de bir arkadaşla sohbet başlar. kalsik ne yapıyorsun sorularını cevap olarak takip eden bişeyler yazıyorum ya da saçmalıyorum un ardından, onun da bişeyler yazdığı öğrenilir.
L: ama java'da
vaveyla: ohh geliştir sen kendini. biz anca blog dilinde birşeyler yazabiliyoruz. o da bariz ana dile tekabül ediyor.
L: oo türkçe yani? sen ingilizce yazmıyor muydun?
vaveyla: ing de yazıyordum ama türkçe yazmaya da başladım. insanın ana dili gibisi yok.
L: öyle valla. java'yla uğraşınca aynı şeyleri C için ben de hissediyorum zaman zaman
(özel hayatın rencidesi durumu söz konusu değildir. L kusura bakma artık. zaten bu blog u bilmediğin için kusura bakman da olanaklı değil)
böyle süregelen bir konuşma sırasında "amanın C" diye çığlık atası gelir insanın. nerdeyse unutacağım C'yi. kendimi geliştirme adına da birşey yapmıyorum millet ise öğrenmedik programlama dili bırakmıyor diye düşünmekten alamıyor insan kendini.
13:00*, L'ye http://www.aptal.blogspot.com u okuması söylenir. millet gülmekten kırılır, ben de kimse şu aptal adam sürekli yazıyor diye geçiririm içimden.
14:21, Nietzsche yi yanlış yazarım msn de, buna Nietzsche'nin çok da üzülmeyeceğini düşünerek insanlık hali der geçerim.
14:40, winamp'ta çalan Ettore Ballotta-Tap 5 i dinlerken Sin City'deki işlenen suçların ve renklerin cazibesi geliyor aklıma.
ardından bu yazmayı yavaş yavaş kessem baya iyi olacak diye düşünüyorum.
15:11, rüzgar esti odaya. serin serin :)


15:27, Eternal Sunshine of the Spotless Mind ın kendisi gibi muhteşem olan soundtrack i Beck-Everybody's Gotta Learn Sometime dinlenerek bu blog a burda son verilir. üstüne para da verseler bi daha yazmam böyle birşey herhalde.

(1. * civarında manasında kullanılmıştır.

2. evinizde çamaşırları benim gibi karışık -beyaz+renkliler- şeklinde atmayı denemeyiniz.) genelde sonu çok hazinli oluyor.

2 Comments:

Blogger M said...

bir gün için oldukça fazla

5:13 PM  
Blogger M said...

Unutmadan, en azından sayfanın harflerini beyaz yapamaz mısın? Çektiğin işkenceden okuyanlardan uzak tut bari :)

5:15 PM  

Post a Comment

<< Home